Dicle Nehri kıyısına uzanan kalenin taş surları, M.Ö. Gutiler’den Osmanlı’ya uzanan medeniyetlerin izlerini taşır. Kale tepesine tırmandığında, suya yansıyan surlar, karşı yamaçtaki minareler ve nehri aşan eski köprü adeta tarihi bir tablo çizer. Gün doğumu ya da batımında bu manzara hafızana kazınacak güzelliktedir.
Kale içinde kalan bu yapı, Sultan II. Abdülhamit zamanından kalma. Taş duvarları, küçük avlusu ve cephanelik mimarisi hâlâ ayakta kalmış. Avluda bir mola, kale surlarına karşı kahve keyfi yapmak büyük bir nostalji yaratır.
1224'te inşa edildiği rivayet edilen Ulu Camii, hem üslubu hem minaresinin sivri formuyla dikkat çeker. İçindeki ahşap tavan işçiliği ve taş minber detayları fotoğrafçılar için zengin görsel içerik sunar. Körüklü pencere süslemeleri, iç mekânda huzur verir.
Eski medrese avlusu, taş oymalı kemerleri, öğrenci hücreleri ve küçük mihrap içeren yapısıyla dönem eğitiminin izlerini taşır. Bu tarihi mekan, efsanelere göre İslam alimlerinin ders yaptığı dingin bir alan sunar; taş merdivenlerinde oturup gölgelik okuma molası verilir.
Cudi Dağı eteğinde, Nuh’un gemisinin indiği yer olduğu rivayet edilen bu türbe; etrafındaki manevi atmosfer, ziyaretçilere mistik bir deneyim sunar. Tepeye doğru tırmanırken Dicle vadisi kuş bakışı izlenir, türbe kenarında dua veya sessiz dinleme için durulur.
Türbeden devam eden patikalarla küçük bir yükseklik kazanılarak kurulan seyir terası bulunur. Burada güneşin dağlara vurduğu anlar ve vadide sis bulutu içinde Dicle’nin kıvrımı unutulmaz görsel kareler sunar.
Dicle’nin küçük bir kolu olan bu çayın kıyısında taş sandalyeler, eşsiz bir dinlenme alanı sağlar. Ayaklarını suya sokarak kartalları izleyip güneşin kırmızı yansımalarını seyretmek ruhunu dinlendirir.
Kasrik Çayı üzerine kurulmuş bu kemerli köprü, günümüzde hala yaya yürüyüşü için kullanılır. Yöre halkının geçiş noktası olan bu köprü, su sesi, yosunlu taş kemer ve çevresindeki oturaklarla doğayla tarihin iç içe geçtiği bir an sunar.
Tarihi efsanelere konu olmuş bu pınar, sağanak suyun çıktığı küçük bir mağara içinde yer alır. İnanışa göre suyu içersen zihinsel bir doğa huzuruyla dolarsın; pınarın kenarında dervişlerin fısıltısını duyar gibi olursun.
Bazalt taşla inşa edilmiş bu ev, yerel bir ev sahibinin iz bıraktığı tarihi bir yapı. Dik sokaklarda yer alan evin avlusunda kahve içip iç yaşamın geometrik düzenini gözlemlemek keyiflidir.
Ünlü aşk hikâyesinin geçtiği bu zindan alanı, şimdi boş ama duvarlarındaki izler hâlâ anlatıyor. Zindanın hemen yanında oturup efsane hakkında düşünmek, yüzyılların hafızasını hissedebilmek anlamlıdır.
Cizre çarşısı, sabah saatlerinde kurulmaya başlayan taze mısır, köy ekmeği, baharat tezgâhları, el işi dokumalarla doludur. Burada kısa yürüyüş, satıcılarla sohbet ve yerel sıcaklığı hissetmek şehrin ruhunu yakalamanı sağlar.
Gün batarken Dicle bulanır, kaleye düşer, çay bahçesi ışıklanır: Cizre’nin sessiz veda anları ayağındadır. Bu vakitte her adım damakta kalır; huzur ve zamansızlık hissi başlar.
Cizre barajı henüz hissedilmese de Cudi Dağı gölgesinde geceleri sessiz cesaretiyle parlar. Kalede çöp ışıkları kapandığında suya yansır; göl kenarında kamp kurarak yıldızlarla konuşur gibi olunur.
yorum